Başarının Ardında serimizin ilk bölümünde; ülkemiz dans dünyasının önemli isimlerinden, dansa olan tutkusuyla ilham veren bir isimle, Sertan Tutar ile buluştuk.
Hayatından kesitleri, kariyer yolculuğunda edindiği deneyimleri, dansın Türkiye’deki yeri ile ilgili düşüncelerini ve çok daha fazlasını bizlerle paylaşan Sertan Tutar’ın hikayesini keşfetmeye davetlisiniz.
Sertan Tutar’a Tanışın
Sertan Tutar, 29, Dansçı & Koreograf & Eğitmen
Ani bir kararla İstanbul’a taşındıktan sonra dans hayatına başlayan Sertan Tutar, dans etmeye başladığı andan itibaren hayatının büyük çoğunluğunun dansla kaplı olduğunu söylüyor. Kendisi güncel olarak ders veriyor, zaman zaman çeşitli projelerde yer alarak markalarla ve sanatçılarla çalışıyor.

Dans yolculuğunuz nasıl başladı?
S: Geçmişte, dans eden kişileri gördüğümde “Ben de böyle olmalıyım.” diyordum. Sonrasında üzerine pek düşünmeden denemeye karar verdim.Anidenİstanbul’a geldiğimde, ilk Anadolu Ateşi’ne gitmiştim. Yaklaşık bir sene boyunca orada ders aldım. Daha sonrasında, 2015’in sonunda DansFabrika’ya geçtim. Yaklaşık 2.5 sene DansFabrika’da Ömer Yeşilbaş ve Çisil Sıkı’dan eğitim gördüm. Sonrasında yurtdışına çıktım, dans alanında çeşitli eğitimlere katıldım.
Türkiye’ye donanımlı bir şekilde döndükten sonra eğitmenlik yapmaya başladım. Öncesinde planlarımda yoktu ama dans bir anda benim ilk ve son mesleğim oldu. Bundan sonra dans dışında başka bir şey yapabileceğimi düşünmüyorum.
İstanbul’a dans için mi geldiniz?
S: Hayır, dans için gelmedim. İlk buraya geldiğimde kafamda hiçbir şey yoktu. Bilgisayar programcılığı okuyordum ve sadece okulumu bitirip bulunduğum ilden ayrılmak istemiştim. Bir anda geldim ve bir anda dansçı oldum, düşününce gerçekten çok saçma. İstanbula gelip dansa adım attıktan sonra, ilk aylarda hiç yerimde durmadım. Her yere yetişmeye çalıştım. Gün içinde dans derslerine katılıyor, ardından gece Nişantaşı’nda bir barda çalışıyordum. Ertesi gün sabah 9’da kalkıp bu rutini tekrar ettiğim 3 ay civarı bir süreç geçirdim.
Kariyerinizdeki dönüm noktası neydi?
S: Açıkçası İstanbul’a ilk gelişim benim için büyük bir dönüm noktası oldu. Yine de bu kariyerimden çok genel olarak hayatım için bir dönüm noktası. Özellikle hayata karşı olan farkındalığım burada çok arttı.
Kariyerimdeki en önemli adım, burs kazanarak yurtdışına gitmek oldu. Orada aldığım eğitimler ve kazandığım deneyimler, Türkiye’ye döndüğümde farklı sanatçılar ve markalarla çalışma fırsatı sundu. Yine de asıl kariyer odaklı dönüm noktamı ilerleyen zamanlarda söyleyebilirim, daha çok yolum var.
“Dans, bir nevi içine girdiğinde kapıldığın ve verdiği hissin sürdürülebilirliğini korumak için hayatının belirli noktalarından koptuğun bir yapı aslında.”
Dans, çoğu kişi bu açıdan bakmasa da fiziksel olduğu kadar zihinsel olarak da çok yorucu bir alan. Bazen insan psikolojisine iyi geldiği kadar olumsuz etkileri de olabiliyor. Sizce de böyle mi?
S: Dans, bir nevi içine girdiğinde kapıldığın ve verdiği hissin sürdürülebilirliğini korumak için hayatının belirli noktalarından koptuğun bir yapı aslında. Dansa odaklandığında hayatının merkezine öyle bir oturuyor ki hayatını, aileni ve arkadaşlarını unutabiliyorsun.
Bir insanın vücudunu tanıması ve vücudunu kontrol edebilmesi büyük bir yetenek. Bu kontrolü kullanarak ve belirli ritimlerle dans ederek dansla bir bütün haline geldiğinde, bambaşka bir dünyaya geçiyorsun. Dans ettikçe insan kendi farkındalığını anlamaya başlıyor. Bu yüzden; bence dansla bütünleştikten sonra, mental ve fiziksel olarak bir şey hissetmiyorsun.
Yoğun dönemlerimde ayak tabanlarıma kadar her yerimin acıdığı, vücudumda sıkabileceğim bir kas yokmuş gibi hissettiğim anlar oluyor. Ama dans, severek yapıyorsan, gelişilebilir ve sürdürülebilir bir şey olduğu için zorluklarına rağmen büyük bir çöküş yaşatmıyor. Hatta iyi geliyor.
“Motivasyonumu hem geçmişte yaşadığım zorluklardan hem de arkadaşlarımdan alıyorum.”
Bahsettiğiniz yoğun dönemlerinizde motivasyonunuzu nasıl canlı tutuyorsunuz?
S: Hep geçmişte yaptığım şeyleri düşünerek kendimi motive etmeye çalışıyorum. Yoğun bir günün sonunda beynimin durduğu ve aslında hiçbir şey düşünmediğim anda bile çok şey düşünen biriyim. Bu durum beni tabii ki mental ve fiziksel olarak yoruyor. Ama aktif olarak çalıştığımda bu beni hiç yormuyor gibi hissediyorum. Günün sonunda eve gittiğimde, “Bugün çok çalıştım, pek çok işi hallettim; bundan sonra karşıma çıkan hiçbir şey benim için zor olmamalı,” diye düşünüp her şeyi halledebileceğime dair kendime güveniyorum.
En büyük motivasyon kaynağım ise arkadaşlarım. Yanımda benden hızlı gelişen birini gördüğümde; onu örnek alır, onu yanımda tutar ve o kişiden öğrenmeye çalışırım. Bulunduğum ortamdan dolayı sürekli farklı hikayelere, hayatlara, başarılarla ve zorluklara tanıklık ediyorum. Bence; başka birinin mutluluklarına, hedeflerine, başarılarına, zorluklarına ve üzüntülerine tanıklık etmek; ister istemez o ortamda bulunan herkesi çok etkiliyor. Birbirinizde motivasyon bulmaya başlıyorsunuz.
Kısacası, motivasyonumu hem geçmişte yaşadığım zorluklardan hem de arkadaşlarımdan alıyorum.

Disiplinin öneminden bahsedebilir misiniz?
S: Disiplin; insanın psikolojisini, vücudunu, işini, ailesini, aşkını, sevdiklerini, yani aslında hayatını düzenlemek için gerekli olan ve geleceğini şekillendiren şeydir. Benim için en önemli noktadır diyebilirim.
Motivasyondan ve disiplinden bahsettik. Konu çalışmaya geliyor… Yetenek, dans gibi bir sanatta önemli bir rol oynasa da, aslında hayatın çoğu noktasında avantaj olsa da, başarı için yeterli olmuyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
S: Dans üzerinden konuşacak olursam, yetenekli bir kişi bazı şeylere daha hızlı adapte olabilir. Ancak bu, çalışmayı gereksiz kılmaz. Çok çalışan bir kişi, yeteneği olmasa bile zamanla gereken adaptasyonu sağlayabilir. Kısaca, yetenek önemli bir avantajdır ama çalışkanlık başarı için gerekli.
Hayat aslında bitmek bilmeyen bir öğrenme yolculuğudur derler. Bu dans için de geçerli. Gelişiminizi nasıl sağlıyorsunuz?
S: Az önce de bahsettiğim gibi, çevremdeki insanları gözlemlemeyi ve onlardan bir şeyler öğrenmeyi seviyorum. Bu nedenle her ders ve prova, benim için geliştirici bir deneyim. Ancak çalışma yöntemlerim biraz farklı.
Yaklaşık 15 senelik spor geçmişim nedeniyle, her gün düzenli antrenman yapmaya alışkındım, ama bu süreç zamanla beni sıkmaya ve antrenmanlardan soğumama neden oldu. Bu yüzden dans çalışmalarımda farklı bir yol izliyorum. Bazen bir hafta boyunca kendimi yoğun bir kampa sokar gibi tamamen dansa odaklanırım. Bu yoğun dönem, bana uzun süre yeterli oluyor. Ayrıca görsel hafızama çok güveniyorum. Bir şeyleri izlemek bile benim için bir tür antrenman gibi oluyor ve çoğunlukla bu yeterli geliyor. Genel olarak, dış dünyayı ve çevremi gözlemleyerek kendimi geliştirdiğimi söyleyebilirim.

Peki yaratıcılığınızı nasıl canlı tutuyorsunuz?
S: Birinin beni nasıl görmek istediğini düşünüyorum. Şöyle açıklayayım; bir dans kampına gitmiştim ve çok sevdiğim bir eğitmen koreografilerini hazırlarken kendini çizgi film karakteri gibi hayal ettiğini söylemişti. Örneğin, hızlı bir müzikte kendini Tazmanya canavarı gibi, bounce gerektiren bir parçada ise Bugs Bunny gibi hissediyormuş. Çizgi film karakterlerine benzeyebilmesi onu motive ediyormuş Bu fikir beni çok etkiledi ve “Acaba ben nasıl koreografiler hazırlıyorum?” diye düşünmeye başladım..
Kendi tarzımı bulmak için pek çok şey denedim. Sarhoşken denemeler yaptım, sakin ortamlarda çalıştım ama hiçbiri işe yaramadı. Sonunda, yanımda birinin olması ya da birinden ilham almanın beni daha yaratıcı kıldığını fark ettim. Koreografilerimi oluştururken, karşımdaki kişinin benden ne beklediğini düşünürüm. Onlara sadece yeterli olacak bir performans sunmak yerine, beklentilerinin bir adım ötesine geçmeye çalışırım.
Yoğun çalışma temponuzu da göz önünde bulundurduğumuzda, günlük rutininizde dansa ayırdığınız zamanı nasıl organize ediyorsunuz? Zaman yönetimi konusunda izlediğiniz özel bir yol, verebileceğiniz bir tavsiye var mı?
S: Zaman yönetimim genelde bir gün önceden başlar. Geceden itibaren kafamda ertesi günü planlamaya çalışırım. Eksileri ve artıları değerlendirip “Krizleri nasıl yönetebilirim?” diye düşünürüm. Her şeyi takvimime ekler ve saatler için alarmlar kurarım.
Yoğun zamanlarda enerjimi düşürebilecek ya da beni yavaşlatabilecek her şeyi ve herkesi uzak tutarım. Eğer o gün yoğun bir çalışma programım varsa, başka hiçbir şeyle ilgilenmem. Bu odaklanma, zamanı etkili bir şekilde kullanmamı sağlıyor.
Peki bize bir gününüzü anlatmanızı istesek?
S: Yaklaşık 3 yıldır güne sabah 6-7 gibi erken bir saatte başlıyorum. Evde kahvaltımı yaptıktan sonra spora gidiyorum. Fitness alışkanlığımı yeni yeni oturtmaya başladım ve bu rutini sürdürüyorum. Spordan sonra hemen DansFabrika’ya geçiyorum. Burası neredeyse ikinci evim; yaklaşık 10 yıldır her gün buradayım.
DansFabrika’ya geldiğimde ilk iş olarak o gün yapmam gerekenleri gözden geçiriyorum. Yaklaşık bir saat içinde tüm planlarımı netleştirip işe koyuluyorum. Burada yalnızca ders vermiyorum; ilgilendiğim başka işler de var. Genellikle mesaim 18.00’da bitiyor, ancak ders günlerimde bu durum değişiyor.

Ders günlerimde mümkün olduğunca ekstra bir plan yapmamaya çalışıyorum. Örneğin, spora gitmiyorum. Eğer o gün önemli bir projenin provası varsa, ders saatlerimi ve hazırlıklarımı buna göre ayarlıyorum. Mesela yoğun bir günde orta ve ileri seviye derslerim olduğunda, koreografileri birkaç gün önceden hazırlıyorum. Provam olmadığı günlerde eve genellikle 22.00’dan önce gitmeye çalışıyorum. Eve döndüğümde genelde yarım saat kitap okuyarak günü kapatıyorum.
Genel olarak günlerim oldukça aktif ve DansFabrika’da geçiyor.
Dans, aslında konuşma içermese de, kişisel ifadeyi çok güçlü bir şekilde ortaya koyma aracı. İnsanlar sizin dansınızı izlerken nasıl bir izlenim bırakmak istiyorsunuz? Dansınızla ya da yarattığınız koreografinizle, bir mesaj iletmek sizin için ne kadar önemli?
S: Genellikle dansımla bir mesaj iletme kaygısı taşımıyorum. Ancak bazı koreografilerimde izleyiciye bir şeyler hissettirmek istediğim zamanlar oluyor. Bu his, genellikle bir duygu ya da haykırış değil, daha çok fiziksel bir sınırın keşfiyle ilgili oluyor.
Vücudun limitlerini zorlamayı seviyorum ve bu yüzden birden fazla dans stiliyle ilgileniyorum. Tek bir tarza yoğunlaşmanın beni kısıtladığını düşünüyorum, özellikle mental anlamda özgürlüğüme çok düşkünüm. Koreografilerimde de bu özgürlüğü yansıtmaya çalışıyorum. Bu nedenle yaptığım koreografilerde farklı vücut ölçüleri kullanıyorum. Duygusal bir mesaj vermektense, koreografilerimde bulunan hareketlerle fiziksel bir fark yaratmayı tercih ediyorum.
“Dans etmek benim için tarif edilmesi zor bir duygu. Kalbimin etrafında yoğun bir his oluştuyor ve bu hissi açıklayabileceğim bir kavram bulamıyorum.”
Peki siz ne hissediyorsunuz dans ederken? Dans etmek sizde nasıl duygular uyandırıyor?
S: Bunu bir anımla açıklamak istiyorum. Yaklaşık iki yıl önce bir dersimde çok ilginç bir şey yaşadım. Dersin içerisinde bir duygusallık yoktu ama tam ortasında kendimi resmen sarhoş olmuş gibi hissettim. Kendimi tamamen kaybettim ve içimden “Bana ne oluyor? Neden böyle hissediyorum?” diye düşündüm. Bu, tamamen benimle ilgili bir andı; sanki öğrencilerim yanımda yokmuş gibi hissediyordum.
Etrafımda sanki enerji dalgaları vardı, her şey o kadar huzurlu ve güzel hissettiriyordu ki… Bu deneyim bana garip geliyordu ama aynı zamanda tarifsiz bir mutluluk veriyordu. O anın benzeri bir duyguyu bir daha yaşayamadım. Daha önce katıldığım derslerde çok etkilenip ağladığım anlar olmuştu, ama kendi dersimde böyle bir şey hissetmek çok sıra dışıydı.
Dans etmek benim için tarif edilmesi zor bir duygu. Kalbimin etrafında yoğun bir his oluştuyor ve bu hissi açıklayabileceğim bir kavram bulamıyorum.

Türkiye’de dansçı olmak nasıl bir deneyim? Sizce dansın toplumda nasıl bir yeri var?
S: Türkiye’de dansçı olmak çok zor. Senin meslek olarak kabul ettiğin şeyi, insanlar meslek olarak kabul etmiyor ve kabul ettirmiyor. Burada dans, meslek olarak kabul edilmeyen ve bir kesimin hiç yapılmaması gerektiğini düşündüğü bir alan.
Bir insanın tercih ve seçimleri kendisini ilgilendirir. Herhangi biri, bir diğer kişinin imkanlarını kısıtlamamalı ve önüne engel koymamalı. Ancak Türkiye’de bu anlayışın yaygınlaşması uzun zaman alacak gibi görünüyor. Yine de geçmişten günümüze baktığımızda ülkemizin dans alanında çok büyük bir potansiyeli var. Bunu sadece modern dansları düşünerek değil yöresel danslarımız da olduğu için söylüyorum. Ancak toplum, genelde kalıplaşmış şeylere alışık ve modernize edilmiş ya da yenilikçi yaklaşımları kabullenmekte zorlanıyor.
Türkiye’deki dansçılar olarak bu görüşü değiştirmeye çalışıyoruz ve bence yavaştan başarıyoruz. Farklı sanat dallarıyla ilgilenen açık görüşlü sanatçılarımızın da buna destek olduğunu düşünüyorum.
Peki Türkiye’de dansın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
S: Aslında olumlu bakıyorum. Ama az önce bahsettiğim, dansa karşı olan görüşten dolayı, dansın toplumda sağlam bir yer edinmesinin uzun bir süreç olacağını düşünüyorum. Normalde çok kısa sürede gerçekleşebilecek bir şey ama 1 senede olabilecekken bizim için 50 senede olacak gibi. Bu çok üzücü bir durum.

Siz bir eğitmen de olduğunuz için pek çok insana ister istemez ilham oluyorsunuz. Sizin Kariyerinizde ilham aldığınız bir kişi, bir olay veya her hangi bir şey var mı?
S: Sanırım bana ilham olan kişi benim. Kendimi gelecekte görmek, yapabileceklerimin potansiyeli bana ilham veriyor.
Başarıya ulaşmak isteyen kişilere verebileceğiniz en önemli tavsiye nedir?
S: Kesinlikle konfor alanlarından çıkmaları. Bulundukları noktayı terk etmeleri gerekiyor. Çünkü farklı yerler görmek, farklı insanlarla tanışmak ve farklı deneyimler yaşamak insanı geliştirir. Kendini geliştirebileceğin süre, hayatın geneline bakıldığında aslında çok kısa.
Sürekli aynı şeyleri yapmak seni durdurur, hatta bir süre sonra geriletir. Ancak konfor alanını terk ettiğinde ve değişime açık olduğunda, kendini çok daha hızlı geliştirebilirsin. Bu sadece başarı için değil, hayatın genelinde de geçerli bir durum.
Son olarak sizden şu cümleyi tamamlamanızı istesek: Dans ediyorum çünkü…
S:Aşığım.