Dark Mode Light Mode
Dark Mode Light Mode

Devrimsel Bir Ürün: Rujların Tarihi

Rujların zengin tarihini keşfedin.
Reklam Afişi, Cutex (1960) Reklam Afişi, Cutex (1960)
Reklam Afişi, Cutex (1960)

Ruj, en ikonik makyaj malzemelerinden biri olarak binlerce yıldır hayatımızda yer alıyor. Antik çağlardan modern dünyaya kadar uzanan bu renkli makyaj ürünü, sadece dudakları renklendirmekle kalmayıp; aynı zamanda sosyal statüyü, kültürel ifadeyi ve hatta politik duruşu yansıtıyordu. Tarih boyunca farklı medeniyetlerde farklı anlamlar ve kullanımlar kazanan ruj, modanın ve estetiğin evriminde önemli bir rol oynadı.

Bu yazıda, rujun ilk ortaya çıkışından günümüze kadar uzanan büyüleyici tarihine yakından bakıyoruz!



İlk İzler

Makyaj çantanızı açtığınızda göreceğiniz çoğu makyaj malzemesi gibi, rujların da tarihine baktığımızda antik dönemlere gidiyoruz. Henüz  ruj olarak adlandırılmasa da, o dönemlerde dudağa sürülen boyalar statü simgesiydi.

Mezopotamya’da Kraliçe ve diğer yüksek ünvanlı insanlar, değerli taşlardan elde ettikleri tozları dudaklarına sürüyorlardı. Antik Mısır’daysa Cleopatra gibi statü sahibi kadınlar, bir böceği ezerek çıkan kırmızı sıvıyı dudaklarına sürüyorlardı.

Bir tarafta statü sahibi insanların kullandığı dudak boyasının Antik Yunan’a baktığımızda genellikle hayat kadınları tarafından kullanıldığını görüyoruz. Dudak boyarken kullanılan renkleri elde etmek için genellikle şarap kullanılsa da içerik timsah dışkısına kadar gidiyordu.

Kozmetik ürünlerdeki denetimin ilk örneklerini burada görmek mümkün. Fakat bu denetim içerikten kaynaklı değildi… Dudaktaki boyanın erkekleri kandırdığı düşünülüyordu. Rujsuz olduklarında hanımefendileri taklit ettikleri gerekçesiyle hayat kadınlarının rujsuz dışarı çıkmaları yasaklandı.

Antik dönemden devam ettiğimizde; Roma’da rujların erkekler tarafından sosyal statü göstermek amacıyla, kadınların ise moda amaçlı kullanılıyordu. Fakat o dönemlerde kullanılan rujlar içeriğinden dolayı adeta ölümcül bir zehir konumundaydı. Eski zamanlarda, rujlardan kaynaklı çokça ölüm oluyordu.

Skandal Skandal Skandal

Zaman atlaması yapıp 16. yüzyıla geldiğimizde, rujların statüden tamamen uzaklaştığını görüyoruz. O dönem Kilise, tanrı tarafından verilmiş yüzü değiştirdiği gerekçesiyle “ruj kullanan kişilerin şeytan ile anlaşma yaptığını” söyleyerek rujları yasakladı. Fakat bazı insanlar ruj kullanmaya devam etti. Sonunda, ruj kullanan kişilerin cadı olduğu gerekçesiyle yakılacağına dair bir yasa çıkarıldı.

Gücün Dönüşü

I. Elizabeth, Cleopatra gibi kırmızı ruj sürmeyi çok seviyordu. Kilise yasağına rağmen kimse Kraliçeye karşı çıkamadı, rujlara yönelik negatif düşünceler zamanla kayboldu ve ruj tekrardan popüler hale geldi.

Ruj ve statü ilişkisinin bağları güçlendi. Kırmızı ruj yüksek sosyeteye yeniden merhaba dedi.

Bakıldığında tarih boyunca rujların toplum ile ilişkisi çok sallantılı oldu. Popülerliği hiç aşağı düşmeden sürekli yükseldiği dönemlerin 1880’lerde olduğunu söyleyebiliriz.

(Görsel: I. Elizabeth)

1890’lara geldiğimizde yasa değişimi ile ruj yasal hale geldi ve rujların reklam kampanyaları görülmeye başladı. 1900’lerde içerisindeki zararlı kimyasallardan büyük ölçüde arındırıldı.

Bahsettiğimiz tüm bu zamanlarda rujlar şu an aşina olduğumuz formda değildi. Rujlar günümüz formuna, yakın diyebileceğimiz bir tarihte kavuştu.

1915 yılına geldiğimizde Maurice Levy adlı Amerikan bir iş adamı, şu an bildiğimiz şekilde olan ilk metal kutulu ruju çıkardı. Rujların üretimi yaygınlaştı ve vazgeçilmez bir parça haline geldi.

Üretilmesi kolay olduğundan dolayı genellikle kırmızı ve mor tonlarında karşımıza çıkan rujların renk çeşitliliği ilerleyen yıllarda arttı. Chanel ve Estée Lauder gibi markaların rujları satışa sunuldu.

1920’ler

Bu dönemde güçlü duruşun simgesi olan koyu kırmızı rujlar, dönemin aktrislerinden Theda Bara, Madge Bellamy ve Clara Bow gibi isimler ile popülerleşti.

(Görsel: Clara Bow)

Yeni bir ifade biçimi gibi görülen bu rujlar, üst dudağın ortasını belirginleştirerek uygulanıyor ve feminen tarzı vurguluyordu. Koyu tonlardaki rujlar, siyah-beyaz filmlerde açık tonlara göre daha iyi göründüğünden dolayı filmlerde çokça tercih ediliyordu.

1930’lar

Renkli çekimlerin ortaya çıkmasıyla, oyuncuların kendilerini koyu tonlarla sınırlamasına gerek kalmadı. Filmlerde daha çekici görünmesi nedeniyle daha açık ve canlı kırmızı tonları tercih edildi. Joan Crawford sayesinde; üst dudağı çerçeve yaparak büyütmek ve daha uzun dudak görünümü popülerleşti. Böylece rosebud dudak terimi doğdu.

Dönem sonunda ortaya çıkan İkinci Dünya Savaşı nedeniyle rujların yapıldığı bazı maddeler bulunmuyordu. Bu nedenle ruj kullanımı azaldı.

1940’lar

Bu dönemde kırmızı, savaşta bulunan ve savaş dönemi iş gücüne katılan cesur kadınların simgesi halindeydi. Bir kozmetik markası olan Tangee’nin “Savaş, Kadın ve Ruj” sloganı kırmızı rujları büyük trend haline getirdi. Dönemin aktrislerinden Betty Garble ve Marlyn Monroe parlak kırmızı rujların popülerleşmesini sağladı. Bu dönemde Hazel Bishop tarafından kalıcı ruj rengi bulundu.

1950’ler

Günümüzde bile herkese uyacağı söylenilen turuncumsu kırmızı ruj bu dönemde yaygınlaştı. Bu renk, her sezona ve her kıyafete uymasıyla tüm beğenileri topladı. Fakat popüler rujlar kırmızıyla kalmıyordu. Sezonsal ve kişilerin cilt tonuna-saç rengine uyumlu rujlar görülmeye başladı. Kırmızının çeşitli tonları sıklıkla görünse de pembe rujlar, özellikle de yaz aylarında, favori konumuna geldi.

1960’lar

Bu dönemde popüler olan yoğun göz makyajı, hafif ve doğal rujlarla destekleniyordu. Açık renklere olan ilgi arttı. Kırmızı ve pembe yok olmadı ama çoğunlukla koyu tonlar yerlerini açık ve soft tonlara bıraktı. Donuk dudak görünümü yaygınlaştı ve bu görünüm için dudaklara beyaz ruj ya da kapatıcı uygulanıyordu.

1970’ler

Trend artışları bu dönemde de sürüyordu. Sadece makyajda değil çoğu alanda çeşitlilik mevcuttu. Doğal tonlardan gelen görüntü 70’lerde de devam etti fakat donukluktan çıkarak daha parlak bir yapıya büründü. Bir sürü rengi pigmentli, ışıltılı ve doğal olarak farklı yapılarda görebildiğimiz bu dönemde, dudak parlatıcıları hayatımıza girdi. Gerek tek başına, gerek klasik bir rujun üzerine sürülen parlatıcılar her tarzda makyajda görebildiğimiz ürünlerdendi.

1980’ler

Renklerin hayatın büyük bir bölümünü oluşturduğu 80’lerde, farklı ruj ve dudak kalemi renklerinin beraber kullanılması ortaya çıktı. Işıltılı yapılan makyajda olabildiğince çok renk kullanımı hedefleniyordu. Yoğun göz makyajına, yoğun dudaklar eşlik etti.

1990’lar

Önceki dönemin renkleri yavaş yavaş kayboldu. Bu dönemde genellikle, koyu renk kalemler yardımıyla kontür görünümlü çerçevelenmiş dudaklar görülüyordu. Parlak veya mat fark etmeksizin, kırmızıya çalan kahve rengi tonları ve doğal renkler sıklıkla tercih ediliyordu.

2000’ler

Daha öncesinden gelen ışıltılı dudak parlatıcıları, 2000’lerin başında çok popülerdi. Pembe ve parıltılı dudaklar hem günlük doğal görünüme uygundu hem de yoğun göz makyajıyla bütünleşiyordu.

  1. “Bir içki koyun, biraz ruj sürün ve kendinizi toplayın.” ↩︎
Önceki Yazı

Keyifli Sahil Günü İçin Plaj Çantanızda Olması Gerekenler

Sonraki Yazı

Türk Vatandaşları İçin Vizesiz Kumsal Tatili Rotaları